Onu uzun zamandir görmüyorum, Istanbul'da olmalı (I haven't seen him for a long time, he must be in Istanbul.)
Küçüklerin büyüklerine karşı saygılı olmaları lazım (Young people should be respectful to their elders)
Otobüslerde sürücüyle konuşmamak gerek (Drivers shouldn't be spoken to at buses.)
Bize bunları anlatmanıza gerek yok, zaten biliyoruz (You don't have to tell us, we already know it)
Saat altıda toplantıda olmak zorunda kaldım, seninle sonra görüşelim. (I had to be at a meeting at 6 o'clock, we shall meet later.)
Kariyer için çocuk yapmaktan vazgeçmeye mecburlar (They have to give up on making a baby for career)
Aniden yağmur başlayınca pikniğimizi yarıda kesmek zorunda kaldık (When rain started to pour all of a sudden, we had to interrupt our picnic.)
O bu sınava gitmek (I'd prefer "girmek") zorunda değilmiş (He doesn't have to take this exam.)
Beni dinlemek zorundasın (You have to listen to me)
I corrected your entry and translated all of sentences into English, I hope this helps!